Baş Aşağı


   Hatırladığım kadarıyla beş-altı yaşlarındaydım, oyun parkında tırmanmak için bulunan demirin üstüne çıkıp yarasa gibi baş aşağı sallandığım zaman aklımdan tek bir soru geçmişti: Acaba dünyada böyle yaşasak nasıl olurdu? Bu düşündüğüm soru geçenlerde tekrar aklıma geldi ve yazıya dökmeye karar verdim. Yağmuru hiç sevmem, o gün sanki bahçede fıskiye kanalı patlamış gibi dışarda yağmur yağıyordu. İçimdeki tarifsiz hissin bir açıklaması veya kanıtlanabilir bir formülü yoktu. Küçükken ceza aldığımda, canım sıkıldığında, hayal kurmak istediğimde bizim  salonun camından dışarı bakardım. Yine oturmuş dışarı bakıyordum fakat bu sefer bir neden yoktu, sadece düşünce zincirlerinde savruluyordum, bir anda bizim sokaktan koşarak geçen çocuğu farkettim ve kendime geldiğimde birçok şeyi kafamda detaylandırdığımı ve bu düşüncelerin aslında beni bir boşluğa doğru çektiğini farkettim. Bir an için bunlardan kaçmam gerektiğini hissettim ve dışarı çıkıp ben de o çocuk gibi koşmak istedim. Koşarken arkama bile bakmamak  önceliğimdi,sanırım bunun nedeni korkuydu. Diğer taraftan, bir anda koşmayı kesip yağmurda sırılsıklam olana kadar ve hatta hastlanana kadar olduğum yerde durmayı aklımdan geçirdim. Bu da farklı bir cesaret türüydü sanırım ya da bela aramaktı... Bir şeyler hayal kurmama engel oluyor ve bu durum beni büyük bir kaosun ortasına doğru sürüklüyordu ama bu sayede ruhumun yorulduğunu hissedebiliyordum. Uzun bir süre sonra yeniden bir şeyler hissedebildiğimi farketmemle beraber yüzümde farklı bir tebessüm belirmişti. İçimdeki tedirginliğe rağmen bu durumun tatlı bir tarafı olduğuna inanmak istiyordum. Gizli bir mazoşistlikti bu, ya da belirleyemediğim, yerçekimine karşı direndiğim bir duygunun habercisiydi.

Yorumlar

Popüler Yayınlar