Film Analizi: Yol Ayrımı

   
yol ayrımı ile ilgili görsel sonucu

   Yavuz Turgul'un hem senaristliğini hem de yönetmenliğini üstlendiği "Yol Ayrımı" filmi; barış ve savaş olarak iki yol arasında kalan başarılı bir iş adamının hayatını konu edinmiş. Bir kaza sonrası kişiliğinin ve hayata bakışının değişmesiyle yeniden doğduğunu hisseden Mazhar Bey aldığı bazı kararlardan ötürü ailesiyle arası açılıyor. Yavuz Turgul'un asla vazgeçemediği ve Eşkiya, Gönül Yarası gibi filmlerinde de baş rol verdiği usta aktör Şener Şen, Çiğdem Selışık Onat, Mert Fırat, Nihal Yalçın, Rutkay Aziz gibi isimlerin bulunduğu sağlam bir oyuncu kadrosuna sahip. Bu tür yönetmenlerin filmlerini izledikçe, sanırım bir çekim tekniği olan odaklama  yöntemini fark etmeye başladım. Sahne kiminse sadece kamera ona odaklanıyor, eğer sahne diğer kişiye geçiyorsa kamera o kişiye odaklanıyor. Belki bu söylediğim şeyi birçok yönetmen yapıyordur fakat daha çok önemseyerek izleyince ufak detaylara da dikkat etmeye başladım. Sonuçta üniversitede sinema ve televizyon bölümü okumadım, bu yüzden teknik durumu değerlendirmek benim haddim değil. 
    Aslında, hikayenin odak noktası vicdan. Tolstoy'un dediği gibi " Kalbimizde Tanrı'nın ışığı vardır, onun adı da vicdandır." Tekstil sendikasında avukat olarak çalışan Nur Hanım'ın işlettiği "Nur'un Gemisi" adlı restoran, işe ihtiyacı olanlara ve hayatında birçok probleme sahip insanlara ekmek kapısı olmuş. Bu insanların içinde en çok dikkatimi çeken gözleri görmeyen birinin restoranın bahçesinde bulunan sahaf dükkanında çalışmasıydı. Bu filmde "vicdan" kelimesinin altı fazlasıyla çizilmişti, izlerken aklıma "Sevme Sanatı" adlı kitap geldi. Erich Fromm'un tanrı, aile, eş ve çocuk sevgisini araştırmalarından ve gözlemlerinden yola çıkarak yorumladığı muhteşem kitabı okumanızı  tavsiye ederim. Sevgiyi karşınızdakinden alabilmeniz için önce sizin ona sevginizi vermeniz gerekir. Zor olan kısım ise sevginizi karşınızdaki insana doğru şekilde hissettirebilmenizdir. Mahzar Bey ve ailesi arasındaki iletişim ve sevgi eksikliği bu kitap doğrultusunda sorgulanabilir. Bir diğer nokta ise, film sayesinde Shelley'in Haklar Deklarasyonundan haberdar olmam. 28. Madde:"Hiç kimseninyararlanabileceğinden fazlasını tekeline alma hakkı yoktur; milyonlarca insan açlıktan ölürken, zenginlerin yoksullara verdikleri şeyler, kusursuz bir iyilik değil, kusurlu bir haktır."  Dünyadaki zengin ve fakir arasındaki bitmek bilmez kaosa dolaylı yoldan bir göndermede bulunulmuş. Ayrıca, her sahnede bir bisiklet fotoğrafı veya bisiklet görüntüsü vardı. Bence bisiklet filmde özgürlüğe giden bir araç olarak kullanılmıştı veya yeniden doğuşla beraber yeniden çocuk olmak gibi bir durumu sembol ediyordu. 

    Filmi genel olarak yüzeysel değerlendirdiğimde ben kötü yönde eleştireceğim en ufak saçma detay bulamadım. Unutmadan son olarak eklemem gereken kısım ise; filmde en çok etkilendiğim şeylerden biri  Jorge Luis Borges'e ait "Anlar" adlı şiiri duymamdır. Bu şiiri duyduğumda aklıma gelen tek soru: Eğer yaşama hakkımız ikinci kere bize verilseydi, yine aynı hataları yapmak ve keşkeleri yaşamak ister miydik?

Yorumlar

Popüler Yayınlar