Zülfü Livaneli ve Lütfi Özgünaydın (Söyleşi)- Yapı Kredi Kültür Sanat







  
  28 Kasım Çarşamba günü Yapı Kredi Kültür Sanat'ın konuğu Zülfü Livaneli'ydi ve ünlü fotoğrafçı Lütfi Özgünaydın'ın sorularını yanıtladı. Özgünaydın'nın çekmiş olduğu Yaşar Kemal'in fotoğraflarını YKY'nin eski binasında ilk kez seneler önce sergilenmiş. Daha sonra o sergi Almanya ve Fransa gibi ülkelere de gitmiş. Konuk ettiği kişiye ait önceden çekmiş olduğu fotoğraflarını kapsayan bir slayt gösterisi eşliğiyle söyleşisini gerçekleştiriyor. Açıkcası çekmiş olduğu fotoğraf serisini, bir söyleşiyle zenginleştiriyor diyebiliriz. Üstelik bu etkinlik ücretsiz gerçekleşiyor ve ayrıca bu proje İFSAK  sayesinde yürütülmüş. Yaşar Kemal ile başlattığı bu güzel söyleşi programını Doğan Hızlan, Zenyep Oral, İnci Aral, Feridun Andaç, Adnan Binyazar, Cevat Çapan ve Ayşe Kulin ile devam ettirmiş. Son konuğu ise Zülfü Livaneli oldu. Kendisi Bodrum'da bir köye taşınmış ve organik sebzeleriyle, hayvanlarıyla doğayla içiçe bir hayat sürdürüyor. Livaneli'nin dedesi zamanında osmanlı subayıymış ve babası ise savcı olarak görev almış. Savcı bir babanın oğlu olduğu için yerleşik bir hayatı olmamış, hayatı boyunca sürekli şehir değiştirdiğinden dolayı kökenim Türkiye'nin her yeri diyor ama diğer şehirlere göre Ankara'da daha çok yaşamış. Çocukluğunda geceleri yatağının altına gizlenip evdekilerden habersiz sabaha kadar kitap okurmuş. Yatağının altını kitap tapınağı gibi görürmüş. Sohbet sırasında dünyanın en güzel şeyi kitap okumak ve en kötü şeyi de okula gitmek diye kendi yorumunu şakacı bir dille ifade etti.           
   
  Yazdığı ilk yazıyı, ünlü yazar Hemingway'in etkisinde kalarak oluşturuyor. Zamanında yayınevine sahip olan Livaneli 12 Mart 1971’de gerçekleşen askeri darbe sonunda yayıncılık hayatına son verilmiş. 2001 yılında yayınlanan "Bir Kedi Bir Adam Bir Ölüm" adlı kitabı mültecilerle ve göçmenlerle ilgili bir kitap olduğunu belirtti. Daha sonra bu kitabın son sayfasındaki dikkat çekici cümle Livaneli tarafından detaylandırıldı. " Bir gün göçmenler doğu ülkelerinden Avrupa'ya göç edecekler ve bu duruma hiç kimse engel olamayacak." Bu cümleyi duyan izleyicilerden fısıltıyla birbirilerine bakıp söyledikleri bir tek soru duydum: “Bu nasıl bir öngörü becerisidir?” Sonra ünlü yönetmen Elia Kazan ile dostluğunu ve "Elia ile Yolculuk" adlı kitabının oluşum sürecinden bahsetti. Bu konu da bitince sıra Yaşar Kemal ile olan dostluğuna geldi ve Yaşar Kemal'in eseri olan "Yer Demir Gök Bakır" filminin çekim sürecinden anılarını anlattı. Yaşar Kemal ile ezbere karşılıklı Türk halk edebiyatı ozanı Karacaoğlan’ın şiirlerinden bölümler seçip, atışırlarmış. Aynı zamanda Aşık Veysel, Sait Faik ve Yaşar Kemal’in Beyoğlu’nda yaşadıkları komik bir anıyı da anlattı. Ek olarak ;Yol, Sürü ve Yılanı Öldürseler filmlerinin film müziklerini yaptığını sözlerine ekledi. Bu ülke de Yezidilerle ilgili eserlerinde bahseden yazarlar: Yaşar Kemal ve Murathan Mungan. Livaneli'nin yazmış olduğu "Huzursuzluk" adlı kitabında bir Yezidi kızı Meleknaz'dan bahsetmiş. Kitaptaki anlatım şeklini realist yazar Stendhal gibi soğukanlılıkla, olay ve kendisi arasında belli bir mesafeyi koruyarak, tarafsız bir gazeteci edasıyla yazdığını belirtti. Aslında bu kitap Iraklı Yezidili insan hakları savunucusu olan Nadia Murad adlı bir genç kızın hayatıyla bağdaştırıldığını ve daha sonra o kızın kendisine telefonla ulaştığından bahsetti. Livaneli, Michelangelo ‘nun yaptığı Musa heykelindeki boynuzların tevratı ibraniceden çeviren kişinin orada geçen bir kelimeyi yanlış çevirmesi sonucu heykele boynuz eklemiş olabileceğini düşünmüş ve bu durum fazlasıyla dikkatimi çeken bir başka konu olarak aklıma kazındı. Bir Ermeni Köyü'nde yaşadığı bir anıyı şöyle anlattı:  "O köyde eski gelenek ve görenekler devam ediyordu. İnsanlar, ellerindeki  ipleri düğümlerken dileklerini içlerinden söylerlermiş. Oradaki köylüler de yanımda düğümledikleri ipleri açarken Ohannes, Garabet ve Hırant isimlerini söyleyerek çözdüler."

  Söyleşi sonunda yazar olmak isteyen kişilerin Binbir Gece Masalları’nı okumaları gerektiğini vurguladı çünkü çoğu kitapta çöl ve denizden bahsedilir veya hikayelerin karakterleri oralardan geçer . Bunlar insanı korkutur ve insan yokluğunu anlatırmış. Din kitapları bile "önce oku"ya da "önce söz vardı" diye başlar. Yani din kitapları bile okumanın öneminden bahsediyor diyerek sözlerini sonlandırdı.









Yorumlar

Popüler Yayınlar