O ZAMAN DANS

 



    Suzie, Manhattan’ ın Mulberry Caddesin’de bir reklam şirketinde çalışıyordu. O dönem “Phantom” Amerika’ nın en iddialı reklam şirketlerinden biriydi ve bu yüzden sabah çok erken saatte işinin başında olmak zorundaydı ve “Outwood” adındaki şehir merkezine hayli uzak bir mesafedeki kasabadan sabahları çok erken saatte geçen otobüse yetişmek için koşuyordu. Bu hafta birkaç kere işe geç kalmıştı ve yine işe geç kalırsa patronundan azar işitecekti. Neyse ki, arkasından koştuğu otobüsü yakalamıştı. Bir saatlik yolcuğunu uyuyarak geçirecekti ve başını cama yaslayıp uykuya dalmaya hazırlanıyordu fakat bir anda bir hafta sonra doğum günü olduğu aklına geldi. 30 yaşına basacak olan Suzie, bu yaşına kadar neler yaptığını film şeridi halinde hafızasından hepsini bir bir geçirmeye başlamıştı ki aslında kendi için ne kadar az şey yaptığını fark etti. Doğru ya bu zamana kadar sadece çalışmaktan başka ne yapmıştı?
    Boş gezenin boş kalfası alkolle arası hayli güzel olan Jon adında kırklı yaşlara merdiven dayamış bir sevgilisi vardı ve öğlenleri saat iki gibi uyanıp, yarı zamanlı bir işe gider gibi “Hallelujah” adındaki kasabanın en popüler barına gidip arkadaşlarıyla bahis oynardı. Suzie’le de orada üç sene önce tanışmıştı. İlk tanıştıklarında kendini beyzbol oyuncusu olarak tanıtmıştı. Talihsiz genç kız sonradan ne kadar da gerçeği öğrenmiş olsa da ona aşık olmuştu bir kere… Üniversite bitirir bitirmez hemen iş bulabilen şanslılardandı ve beş senedir aynı şirkette, aynı pozisyonda çalışıyor olmak pek şanslı gibi hissettirmese de şöyle düşünüp kendini telkin ediyordu: “Aşk hayatımdaki şansızlık iş hayatımdaki durumumdan daha kötüydü”. Reklam şirketindeki pozisyonu sanat direktörü asistanlığıydı. Mesleği isim olarak ne kadar havalı gözüküyor olsa da sonuç olarak bir asistanın aldığı maaştan farklı bir şey almıyordu.
    Hayatında yeni insanlar, yeni bir iş veya pozisyon ve yeni bir ev yeni bir aşk istiyordu. Bu yenilikleri elde etmek kendi elindeydi ve bununda çok iyi bilincindeydi. Hayattan bir şeyler istemek ve dilemek yeterli değil, istediğiniz şey için ne kadar çabaladığınız ve inandığınız çok önemli. Aslında arzu edilen koca bir değişiklik için atılan ufacık bir adım başlangıç için yeterli bir hareketti. Camdan dışarı bakıp, bir taraftan da bunları düşünürken dans dersi tabelası gözüne ilişti. Tabelada Lindy Hop dans kursu verildiği yazıyordu. Dans, belki de aradığı değişiklik için iyi bir başlangıç olabilirdi. Otobüsten indiğinde kendine söz verdi ve iş çıkışında gidip dans kursuna yazılacaktı.
İş yerinde de tıpkı hayatın monotonluğu gibi sıradan bir düzen vardır. Yani fark etmeden iç içe geçmiş sıradanlıkların tutsağı olmuştu. Suzie, sabahları patronuna kahvesini götürmek için kahve sırasına girer, toplantı salonuna gidip yanında taşıdığı küçük not defterini çıkarıp alınan yeni kararları not eder sonra bunları bilgisayara kaydeder ve işteki arkadaşlarıyla öğle arasına çıkar ve günlük dedikodu dozunu aldıktan sonra da ona verilen diğer görevleri yerine getirir ve mesai saatinin sonuna bu şekilde gelirdi. Çoğunlukla günler iş yerinde böyle geçiyordu.
   Eve her döndüğünde tabii ki de Jon evi temizleyip, yemek yapıp onu bekliyor değildi. Bu görevleri de Suzie yapar ve gece geç saate kadar hem oturup kitap okur hem de Jon’ un eve dönmesini beklerdi. Eğer eve geldiğinde fazla sarhoş değilse bir güzel kavga edilir ama eğer beyefendi çok sarhoşsa zaten gelir gelmez sızar ve bu sefer de Suzie oturup kaderine ağlardı. İşte insan böyle bir rutinin içinde kendini kaybediyor ve bu kaybolma bilinçsizce gelişiyordu. İş çıkışı kendine söz verdiği gibi o dans kursuna gidip kaydını yaptırdı. İşte hayatında birçok şey bu noktadan sonra değişmeye başlamıştı.
   Sevgilisiyle tartışmaları dans kursuna gitmeye başladıktan sonra artmıştı. Bu duruma dayanamayan Suzie, onunla yollarını ayırdı ve çok geçmeden dans hocasıyla evlendi. Uzun süredir aynı pozisyonda çalıştığı iş yerinden ayrılıp rakip şirkette sanat direktörü olarak çalışmaya başladı. Hayatında birçok şey düzene girmeye başlamıştı. Aslında bunların hepsi romantik komedi filmlerinde gerçekleşen ve beklenen klişe mutlu sonlardı fakat biz isteklerimizin gerçekleşmesini beklerken bu tuzağa kendimizi kaptırıp, mutlu anları beklemeye koyuluyoruz. Aslında, sürprizlerle dolu bir hayatı beklemeden ve hesapsız yaşamalı insan…


Yorumlar

Popüler Yayınlar